Fatma Temel – Veli BALTACI – ÖZEL
Adalet Bakanlığı’ndan Kültür Bakanlığı’na devredildikten sonra “Hafız Müzesi” olarak hizmet vermesi planlanan 1980’li yıllardaki işkence evi olan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, geçtiğimiz günlerde önemli ziyaretçileri ağırladı. Cezaevine gelen ziyaretçiler arasında uzun yıllar orada tutuklu kalan ve işkence gören kişiler de vardı. Bayram Bozyel ve Paşa Akdoğan, 40 yıl aradan sonra ilk kez ziyaret ettikleri 5 Nolu Cezaevi’ne ilişkin duygu ve düşüncelerini gazetemize anlattı.
4 Temmuz 1980’de hizmete açılan ve 12 Eylül darbesinden sonra sıkıyönetim altında askeri hapishane olarak kullanılan Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi, her zaman insanlık dışı işkencelere sahne olmuştur. Dünyanın en kötü 10 hapishanesinden biri olan 5 No’lu Cezaevi’nde 1980-1984 yılları arasında 30’dan fazla mahkûm hayatını kaybetti. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin “Hafıza Müzesi” olabilmesi için “5 Nolu Hafıza Müzesi” girişim grubu üyeleri uzun yıllardan sonra ilk kez cezaevine girdi.
“Garip duygular yaşadım”
Bayram Bozyel cezaevine girdikten sonra yaşadığı duyguları şöyle anlattı: “Diyarbakır Cezaevi’nde uygulanan işkence dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulamadır. İnsanların Diyarbakır Cezaevinde olduğu 1980’li yıllardan bahsediyorum. Bırakın ailesiyle bir araya gelmeyi, hatta akşama çıkmayı, serbest bırakılmayı bile beklemiyordu. O kadar karanlık ve karanlık bir dönemdi ki. Ama inancınızı kaybetmezseniz zorlukların üstesinden gelebilirsiniz. Cezaevinden çıktıktan sonra Kenan Evren’e dava açtık. Gücü ve kudreti tartışılmaz bir liderdi. Kenan Evren yargılandı, cenazesine kimse gitmedi.
Nihayet yaklaşık 6 ay önce cezaevi boşaltıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. Oraya gittim ve o anı gördüm. Bazen insan hayatta asla olmayacağını düşündüğü şeylerle karşılaşır. İnsan umudunu canlı tutarsa olağanüstü süreçlerin üstesinden gelebilir. Geçen gün benim için o tanıklıklardan biriydi. Yani yıllarca işkence gördüğümüz, canlarımızı kaybettiğimiz, yoldaşlarımızın kollarımızda ölmesine izin verdiğimiz hapishanenin müzeye dönüştürüleceğine dair açıklama yaptık. Daha sonra tuhaf duygular yaşadım. İki şeyi yaşadım. Kürt halkının zulmüne maruz kalan bir insanın acısını, öfkesini, tüm bu zorlukları yaşamış bir insan olmanın onurunu ve gururunu yaşadım. “Ve 5 Nolu Hapishane her ortaya çıktığında bu duyguları yaşıyorum” dedi.
“HAFIZAYI TAZE TUTMAK ÖNEMLİ”
5 No’lu Cezaevi’nin anı müzesi olarak önemini anlatan Bozyel, şöyle devam etti: “Diyarbakır Cezaevi bir pilot cezaeviydi. Daha önce denenmemiş planların ve fikirlerin hayata geçirildiği bir hapishaneydi. Burada dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş işkence deneyleri yapıldı. Ve sonuçlar test edildi. Karanlık ve utanç verici bir yanıdır. Türkiye’nin 30-40 yıldır içinde bulunduğu çatışmanın temelleri, Diyarbakır Cezaevi’ndeki insanlık dışı uygulamalarla atıldı. Bu bakımdan o dönemde cezaevinde yapılan işkencelerin unutulmaması ve gelecek nesillere aktarılması için burasının müze olması gerekiyor. İnsanların o dönemin uygulamalarını görmeleri, tanık olmaları, işkence, baskı ve insanlık dışı uygulamalara karşı farkındalık ve duyarlılık geliştirmeleri gerekiyor ki bu tür olayların bir daha yaşanmaması gerekiyor. Bu nedenle Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin bir anıt müze olması gerekiyor. Hafızayı taze tutmak önemli” dedi.
“O anlara geri dönüyorsunuz”
Karanlık döneme tanıklık eden ve yıllar sonra işkence gördüğü cezaevine girdiğinde yaşadığı duyguları anlatan Paşa Akdoğan, şunları söyledi: “Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi normal bir cezaevi değildi. Dünyanın hiçbir cezaevinde olmayan uygulamalara maruz kaldık. Orada yaşananlar dünyaya duyuruldu. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin müzeye dönüştürülmesine karar verildi. Biz de buna çok sevindik. Kasım 2022’de 5 Nolu Cezaevi’nde bulunan bazı arkadaşlarımızla buluştuk. Eğer müze olacaksa istediğimiz gibi Hafız Müzesi olması gerektiğini söyledik. Bunun için birçok örnek var. Hem Türkiye’de hem de dünyada. Ama istediğimiz gibi bir müze olmayacağını gördük. Buna biz de dahiliz, biz bu zamanı yaşamış insanlarız. Orada neler olduğunu biliyoruz. Anıt müzesi olmalı ki insanlar o dönemin işkencelerini görsün. Ve bir daha böyle bir şeyin olmasına izin verme. Geçtiğimiz günlerde 43 yıl sonra 5 No’lu Cezaevi’ne geldim. Çoğunun yeri değişti. Yani hapishane kapısına yürümek bile başlı başına farklı bir şey. Tekrar bu anlara dönüyorsunuz. Yani kolay bir şey değildi. İçerisi çok değişmişti. 5 katlı hücreler vardı. En alttaki hücre atık su hücresiydi. Her şey değişmişti. Yıllarca tek kişilik hücrede kaldık. Bu hücrelerden hiçbir iz yoktu. Arkadaşlarımız bizim elimizde öldü. Yaralananlar oldu. Bu cezaevinin her metrekaresinde işkence yapıldı. Her santimetrekaresinde insanlık dışı uygulamalar yapıldı. Bu yüzden Hafıza Müzesi olmalı. Bu uygulamaların unutulmaması gerekiyor” dedi.